Amy Leeda DiLaurentis
Mesaj Sayısı : 1
| Konu: Amy Leeda - Salı Ocak 18, 2011 2:24 pm | |
| Vampir için Karakter Kartı
Tam Adı: Amy Leeda Soyadı: DiLaurentis Yaşı: 18 İstediği klan(ayrıntlı bilgiler yukarıda): Brujah Meslek(öğrenci/doktor..): Öğrenci
Nelere Karşı Zayıftır * Yanlızlığa * Sessiz ortama * * Sevdikleri * Hırs * Yüzmek * Kalabalık ortamlar * İntikam Sevmedikleri * Yalan * Sıcak * Yalaka insanlar * Haksızlık Fiziksel Görünüş * Sarı sacları beline kadar uzanır. Mavi ve yesil karısımı bir göz rengi var. Burnu küçük ve gözleri büyük.
Kişiliği * Hırslı ve azimli. Tuttuğunu koparan tiplerden. Yalaka ve bencil insanlardan nefret ediyor. Canını yakanın canını yakıyor. Haksızlıktan nefret ediyor.
RP: Rp'niz herhangi bir konuda olabilir ama vampirlere katılabilmek için güzel bir Rp yapmanız şart(: * AYRILIK
Ağlıyorum. Çünkü canımdan bile çok sevdiğim insanı uğurluyorum. Son kez onu görüyorum. Bir daha onu sadece rüyalarımda görebileceğim. Keşke ikimizde burada olmasaydık. Herkesin ağladığı ve ağıt yaktığı yer değil de keşke sıcacık yuvamızda olsaydık. O benim kahverengi saçlarımı okşasaydı. Bende onun muhteşem ela gözlerini izleseydim. En sevmediğim rengin siyah olduğu halde neden şimdi siyahlar içindeyim? Ağlamaktan nefret ettiğim halde neden şimdi gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı oldu? Ah, tabii doğruya; cenaze var değil mi? Hem de annemin. Herkes ağlıyor. Akrabalarım, arkadaşlarım hatta yoldan geçerken gören ve tanımadığımız halde bilerek gelen insanlar bile. Çünkü annemi herkes tanıyor. O, bir doktordu. Ünlü bir doktor. Birçok insanın hayatı kurtardı. Neden kendisi öldü? Neden kurtulamadı? Ona çarpan lanet olası araba neden şimdi serbestçe dolaşıyor? Dünya’nın adaleti bu ise adalet yok dememiz daha mantıklı olur. Yanımdan yüzlerce insan geçti. Bana baş sağlığı diledi. Her birini annem sanıyor ve üstlerine anne diyerek atlıyordum. Gözlerim buğuluydu. Birisi yanıma geliyor. Sanırım yine baş sağlığı dileyecek Sonra konuşmaya başladı: -Nora! Canım istersen buradan uzaklaşalım. Hiç iyi görünmüyorsun.’’ Demek ki gelen Clara'ydı. Clara… Benim en yakın arkadaşım. Her zaman yanımda olmuştur. En zor zamanlarımda bile… Koyu yeşil gözleriyle beni izliyordu. Telaşlıydı. Benim için… Ona cevap vermek için gözlerimi sildim ve konuşmaya başladım: —Yo! Hayır! Yani iyiyim. Burada kalacağım.’’ Dedim. Sesimin ağlamaktan ne kadar kötü çıktığını anladım.
Sesler kulağımda yankılanıyor, başım dönüyor. Gözlerimi yeni açıyordum. Bir yere uzanmıştım. Ağlamaktan kısılmış bir sesle: —Annecim, sen misin?’’ dedim. —Nora! Benim canım, Clara.İyi misin? ’’ Dedi. Ne kadar saçmaladım. Annem yok ki artık… Sorusuna cevap vermek için yattığım yerden doğruldum: —Galiba iyiyim.’’ Dedim. Ama iyi değildim. Hem de hiç… İnanmayan gözlerle bana baktı. Ona: —Gerçekten iyiyim. Bana ne oldu?’’ şeklinde karşılık verdim. Gözlerini yere devirerek: ---Bayıldın. Ama sana hak veriyorum. Böyle bir acıya katlanmak çok zor.’’ Dedi.
Etrafımı süzmeye başladım. Evdeyim. Artık annemin olmayacağı evimizde… Düşünmeye başladım. Acı veren gerçekleri… Bu gece annem beni yanaklarımdan öpemeyecek ve ‘’İyi geceler annesinin bir tanesi.’’ Diyemeyecek. Bir daha onun güneş gibi ısıtan gülümsemesini göremeyeceğim. Beni aydınlatan güneşim yok artık. Gecenin derin karanlığında kaybolmaya mahkûm biriyim ben… Mutlu olmak için bir tek sebebim kaldı. O da öz olmasa da en az annem kadar sevdiğim kardeşim, Niko. O, benim üvey kardeşim. Annemin ikinci eşinden. Babam, bizi çok küçükken terk etmiş. Annem Amerikan; babam da Türk. Aslında senelerce Türkiye de yaşamışız. Ama babam annemi bir kadınla aldatınca annem beni de alıp Amerika’ya yeniden dönmüş. Babamı en son gördüğümde 4 yaşımdaymışım. O zamandan beri ne arıyor ne de soruyor. Ve şimdi kalacak başka yerimiz olmadığı için Niko’yla beraber onun yanına gidiyoruz. Ne berbat bir durum. Keşke üvey babam yani Niko’nun babası hayatta olsaydı! Onun yanında kalırdık. Böylece hayatta en nefret ettiğim kişinin yanında kalmak zorunda olmazdım… Bunları düşünürken gözlerimden birkaç damla yaşın süzüldüğünü fark ettim. Hemen kendime geldim ve: --- Clara, Niko’yu çağırır mısın? İkinizle de konuşmam gerekiyor.’’ Dedim. Clara, ‘’Evet’’ der gibi başına salladı. Sonra da oturduğu yerden kalkarak evin üst katına doğru yürümeye başladı. Kısa süre sonra önden Niko; onun arkasından da Clara'nın çıktığını gördüm. İkisi de yanıma oturdu. Sonra konuşmayı başlatan ben oldum; ---…Size çok önemli bir konuyu söylemek istiyorum. Ah… Şey… Niko; annem vasiyet etmiş. Artık annemiz olmadığı için bu evde kalamazmışız. Zaten burası satılmış. Türkiye’ye sözde babam olan adamın yanına gitmek zorundayız…’’ dedim. İkisi de birden parladı. Clara, yerinden kalkarak; ---Ne? Beni bırakıp gidiyor musunuz? Bunu yapamazsın, Nora. Bu kadar olamaz.’’ Dedi. Sözleri beni gerçekten üzüyordu. Sonuçta ben babamın yanına güle-oynaya gitmiyorum. ---Bak Clara; Ben de babamın yanına isteyerek gitmiyorum. Elimde olsaydı burada kalırdım. Üzgünüm… Beni anlayacağını sanmıştım!’’ dedim. Clara, hiçbir şey söylemeden yerine geri oturdu. Bu sırada gözüm Niko’ya ilişti. Hiçbir şey söylemiyordu. Adeta dilini yutmuştu. Ve bir o kadar da şaşkın görünüyordu. Sesimin yükseldiğinin farkındaydım. Asıl yapmak istediğim bu değildi. Sadece ona isteyerek gitmediğimi anlatmak istemiştim. Ama fazla abartmıştım. Bu yüzden gözümden bir-iki damla yaşın geldiğini fark ettim. Hemen kendimi toplayarak: -Şu an kendimi iyi hissetmiyorum. Beni biraz yalnız bırakır mısınız?’’ dedim. İkisi de hiçbir şey söylemeden kalkarak kapıdan çıktı. Bana kırılmışlardı. Haklılardı da. Ama sorunum bu değildi. Beni severlerdi. Mutlaka affedeceklerdi. Şu an yapmam ve düşünmem gereken şey babam ve onun yeni ucube karısıydı.
Ayağa kalktım. Ağır adımlarla yürümeye başladım. Bunu kendim bile fark etmemiştim. Ama kapıya gelmiştim. Kapının kolunu aşağı doğru indirerek kapıyı açtım. Hızlı ama kısa adımlarla evden çıktım. Ne yaptığımı bilmeyerek yürümeye başladım. Tek bir şey diliyordum. ‘’Ölmek.’’ Kulağa hiç de hoş gelmeyen bir sözcük olsa da şu an sadece bunu istiyordum. Oluşurken topraktan çıkan bedenim şimdi de toprağa dönüşebilirdi. Belki de bulutlara çıkardım. Gökyüzünden insanları izlerdim. Annemle beraber… Babam… Annemin cenazesine bile gelmedi. Belki artık ona karşı hiçbir şey hissetmiyor olabilir ama sonuçta kızının annesi. En azından telefon açabilirdi. Ama neden yapsın ki? Sonuçta onun yeni bir hayatı var. Onun bu iğrenç hayatına girmeyi istemezdim ama annemin son isteğini yerine getirmek zorundayım. Mutlaka bunu vasiyet ederken bir düşündüğü vardı. Bu düşüncelerin içinden Lessie’nin ‘’Nora’’ demesi ile sıyrıldım. Bana doğru koşar adımlarla geliyordu ve; "Nasılsın Bebeğim?" diye sordu. Ben hemen tebessüm maskemi çıkarıp yüzüme taktım. Sahte olacağını anlayacağım bir şekilde gülümsedim. -İyi olmaya çalışıyorum canım!’’ dedim. Bu halde ‘’nasılsın’’ bile sormaya lüzum yoktu. Aslında Lessie iyi bir kızdı. Fakat biraz daha konuştuktan sonra ağlayacağımı bildiğim için hiç konuşmamaya karar verdim. Lessie benim oturduğum yere oturdu. Bu arada kapı açıldı ve Kayla ile Niko bize doğru gelmeye başladı. Kayla gelerek; - Ah geldin mi canım’’ dedi ve Lessie’yi öpmek için eğildi ve; -Richard ve Jesse nerede kaldılar?’’ dedi. Ben ise büyük bir şaşkınlıkla; -Ne? Onlar neden gelecek buraya?’’ dedim. Galiba biraz bağırdım. Kayla; - Canım şe... y yemeğe çıkacaktık da!’’ dedi.Biraz mahcup durumda.Ben ise; - Bu durumda yemeğe çıkacağız öyle mi?’’ dedim. Sesim hesap sorarmış gibi çıkmıştı. - Bizde zaten durumunu düzeltmek için çıkacağız. Bak zaten bir buçuk hafta sonra Türkiye’ye gideceksin.’’ Dedi. Ben ise dostumu kırmamak için; -Peki, Clara ama fazla durmayacağız.’’ dedim. Clara bir çocuk gibi gözü parladı ve; -IıIm! Üstünü değiştirsen iyi olacak’’ dedi ve kolumdan çekiştirmeye başladı. Evin içine girmiştik. Herkes ağlıyordu. Fakat Clara önüme geçti ve ‘’Hadi’’ dedi. Merdivenleri koşarak çıktık ve odama vardık. Benim her zamanki gibi dalağım şişmiş durumdaydım. Fakat Clara giysi dolabımın kapağını açtı ve bir tane elbiseyi, pantolon tuniği ve etek bluzu yatağın üstüne attı. Bana dönerek gülümsedi. -Hangisini giyeceksin Minik Kuş’um?’’ dedi. Ben hemen ve hiç düşünmeden; -Tabii ki de pantolon ve tuniği giyineceğim!’’ dedim.Clara ise ; -Ahh herkes pantolon tunik giyinmiş.Bence etek ve bluz giyin.!’’ Dedikten sonra ‘’Hayır’’ diyeceğimi bildiği için çocuk gibi ‘’N’olur n’olur’’ dedi. Ben ise bu sesi kaldıramayacağım için ‘’Tamam giyiniyorum’’ dedim ve giysileri alıp banyoma yöneldim. Hemencecik giyinmiştim. Dışarı çıktım. Clara ‘’Ooo çok güzelsiniz Hanımefendi’’ dedi. Ben ise gerçekten maskesiz gülümsedim. Clara’nın yanına gittim ve onlarda ne idi? Off bütün makyaj malzememi çıkartmış. Sinirli bir şekilde Clara’ya baktım ve; -Bunlar ne?’’ dedim. Kayla ise gülümseyerek; - Ruj, rimel, far, allık, bir sürü göz kremi ve yüz kremi’’ dedi. Ben ise gülerek; -Onları bende biliyorum! Ben şimdi makyaj mı yapacağım?’’ dedim ve Clara; -Evet, makyajsız dışarı çıkılır mı?’’ dedi gülümseyerek kendi sorduğu soruya cevap verdi. -Hayır!’’ Bu yüzden hemen makyaj yapıyorsun ve aşağı iniyorsun!’’ dedi. Bunu daha çok emir gibi söylemişti. Hızlı adımlarla kapıya yöneldi ve açtı. Kapatmadan önce bana güler yüzlü bir şekilde el salladı. Ben ise sadece ‘’Off’’ dedim ve sade bir makyaj için harekete geçtim. Makyaj yapmam bitmişti. Yatağın üstünde duran güzel kokulu parfümümü sürerek ayakkabılarımı giyindim. Kapı yavaşça açılmıştı. Spor ayakkabılarımın bağcığını yapmakla uğraştığım için kalkıp bakmadım. Çünkü yine Clara gelmiştir. Ama bir koku beynimi ele geçirmişti. Bu bir erkek parfümü idi ve ben bu kokuyu bir yerden tanıyordum. Evet ya, erkek arkadaşım Kevin’in kokusuydu. Ama Clara Kevin’in geleceğini söylememişti. Ama her neyse buradaydı ya ona yeter. Doğruldum ve Kevin’e baktım. Yeşil gözleri keskin ve anlamlı bakıyordu. Karşısında dağ gibi duruyordu. Ben ise hemen Kevin’e sarıldım. O da bana sarıldı. Birbirimizden hiç ayrılmayacak gibiydik. Sanki çözülmez düğüm olmuştuk. Son kez kokusunu içime çektim ve ona doğru baktım. Galiba ağlıyordum ki Kevin ellerini yanağıma değdirdi ve gözyaşlarımı sildi.
-Ağlama birtanem! Senin o gözlerine kıyamam’’ dedi kadifemsi sesiyle ve ben onun elini tuttum. Kendimi tutamadım ve dudaklarına ölesiye yapıştım. İki dakika sonra beni kendinden uzaklaştırdı. -Aşkım dışarıda bizi bekliyorlar! Hadi inelim! Diyerek elimi tuttu. Bana kapıyı açtı ve merdivenleri indik. Ben Kevin’e dönerek; -Aşkım bir dakika geliyorum hemen’’ dedim. Teyzeme yöneldim ve ona sarılarak; -Teyzecim! Ben arkadaşlarımla dışarı çıkıyorum! Hemen gelirim.’’ Dedim ve ellerini tuttum. Ahh teyzem anneme çok benziyordu. O yüzden birden annemin ellerini tutuyormuş gibi oldum. Ama hemen bu düşünceden sıyrıldım. Teyzemin bir şey demesine kalmadan arkamı döndüm ve dışarı çıktım. Kevin kapının önünde beklediği için beni yanına aldı ve elimi tuttu. Arkadaşlarımızın olduğu yöne doğru İlerledik. Richard ve Jesse’de gelmişti. Clara ve Jesse elele tutuşuyorlardı. Niko ve Richard bir yere oturmuşlar gülümseyerek bana bakıyordu. Lessie ise Richard’ın yanında ayakta duruyordu. Herkesin bana bakmasına şaşırmıştım. İyi ki Kevin araya girdi. -Hadi gidelim! IIıIm araba dağılımı nasıl olacak?’’ diye sordu. Clara hemen; -Lessie, Richard ve Niko; Richard’ın arabasına Ben ve Jesse; Jesse’nin arabasına Kevin ve Nora; Kevin’in arabasına Olur mu?’’ dedi. Kevin hemen cevapladı. -Süper bir dağılım oldu.’’ Dedi. Herkes arabalara doğru ilerledi. Kevin benden daha hızlı giderek kapımı açtı. Ben ise; -Teşekkür ederim canım’’ diyerek gülümsedim. Her zamanki yerimize gidiyorduk. Aslında birinciliği biz taşıyorduk. Herkesten daha hızlı gidiyorduk. Gerçekten hızdan zevk alıyordum. Sonunda vardık. Madam Jady’nin Kurabiye Evi yazan büyük şirin tabelasının önünde durdum ve düşündüm. Burayı ilk kez annem ile gelmiştik ve keşfettik. Ben bunlara dalmış düşünürken Kevin beni kollarının arasına alarak ‘’Hadi Girelim!’’ dedi ve yavaşça yürümeye başladık. İçeri girdiğimde muhteşem kurabiye kokuları beni içine çekmişti. O anda ne kadar acıktığımı hissettim. Sabahtan hiçbir şey yemediğimde aklıma gelmişti. Aslında hala canım pek bir şey yemek istemiyordu. Ama bir o kadar da acıkmıştım. Sonunda bir şeyler atıştırmaya karar verdim. Clara, beni, omzumdan tutarak ‘’Hadi Nora… Daha neyi seyrediyordun. Jady bizim için harika kurabiyeler yapmış olmalı.’’ Dedi ve gülümsedi. Tam bu sırada Jady elinde bir tepsi kurabiyeyle yanımıza geldi. Jesse tepsiyi kaptığı gibi masaya koydu ve ‘’ Evet millet, biraz açlığımızı bastıralım. Madam Jady; bize kola da getirebilir, lütfen.’’ Dedi. Herkes gayet mutluydu. Halinden memnundu. Memnun olmayan sadece ben ve Niko’ydu. Bizi hiç kimse anlamıyordu. Sadece biz birbirimizi anlıyorduk… Çünkü aynı acıyı paylaşıyorduk.
| |
|