Viorél Bruneteau
Mesaj Sayısı : 2
| Konu: Viorél Bruneteau Cuma Mart 06, 2009 11:24 pm | |
| Vampir için Karakter Kartı
Tam Adı: Viorél Soyadı: Bruneteau Yaşı: 27 İstediği klan(ayrıntlı bilgiler yukarıda): Malkavian Meslek(öğrenci/doktor..): İşsiz
Nelere Karşı Zayıftır Aslında değişkendir. Ancak kesin olarak zayıf olduğu şeyler vardır. * Aşırı sese dayanamaz, gürültülü ortamlar hassas kulaklarına göre değildir. Sinirini bozar. * Dar mekanlarda duramaz, klostrofobiktir. * Dik dik bakılması içindeki tuhaflıkları tetikler. * Kurtadamlar doğal zayıf noktasıdır. Sevdikleri * İnsan kanı, özellikle güzel genç kızlarınki. * Yağmurlu havalar, bir yerde tıkılıp kalma nefretinin bir uzantısı. * Kablolu yayın, bir yerde tıkılması konusunda ona yardımcı olacak tek şey. Ayrıca Amerikan Futbolu, bir Avrupalı olmasına karşın tutkunluğu olan spordur. * Konuşmak, çenesini durdurmak zordur. Hele bitmez tükenmez soruları... Sevmedikleri * Kurtadamlar, bariz... * Gün ışığı, evde tıkılamaz. * Nefes almadığı halde nefesinin tıkandığı psikolojisine neden olacak kadar dar ve basık mekanlar. * Kablolu yayında maça dalmışken elektriklerin kesilmesi gibi insan ürünü aksilikler. Fiziksel Görünüş * Sarı saçları altın rengidir. Işıltılı beyaz tenine uyan renksiz etli dudaklarında gülümser gibi bir ifade durur ciddi olduğu zamanlarda bile. İnce, uzun bedeninde vampirlere özgün göz doldurucu kaslara sahiptir. Işıltılılı iri gözleri ''Cullen diyeti'' yaptığında karamel rengi almaktadır. Zaman zaman sinsi bir gülümsemeye, zaman zaman masum bir tebessüm takınır. Giysilerini yeni bir vampir olduğundan zamanın özelliklerine göre özenle seçmektedir.
Kişiliği * Ailesinin diğer ferdi gibi dengesizdir. Ne yapacağı belli olmaz. Yaşadığı travmadan dolayı mı yoksa özel olarak mı böyle seçilmiştir bilinmez. Zaten daha vampir olalı beş yıl olmasına (21 yaşındayken) olmasına rağmen geçmişini fazla hatırlamaz. Biraz saftır. Kolay kandırılabilir. Ancak buna güvenmemelisiniz çünkü tam onu ikna ettiğinize emin olduğunuz an fikrini değiştirip burnunun dikine gidebilir. Bunu neden yaptığını çoğu zaman kendi bile bilmez. Genç kızların kokusuna karşı zaafı vardır. Özellikle onları avlamayı tercih etmektedir. Fikrini değiştirmeyeceği tek konu budur ama gene de buna da güvenmemek lazımdır.
RP: * İri mi iri, masmavi gözlerini kırpıştırdı küçük çocuk, pembe bir tomurcuktan oluşmuş kıvrık ağzını minik bir ''O'' şekli oluşturacak şekilde açarak esnedi. Bembeyaz teni, pempembe yanaklarına, kanının deli aktığının belirtisi olacak şekilde kıpkırmızı olan dudaklarına, upuzun koyu sarı kirpiklerle çevrelenmiş olan masmavi gözlerine, renklerini apaçık ortaya çıkartacak şekilde hoş bir tuval olmuştu. Zaman zaman sıkıntıyla uyuklarken başı yana düşen, bunun etkisiyle daldığı rüyalardan sıyrılıp ansızın yerinde sıçrayan, zaman zaman minik el parmaklarını dikkatle inceleyerek ya da kendisine epeyce yüksek gelen sandalyeden sarkıttığı minik ayaklarını sallayarak kendisine oyun yaratan bu ufaklığın yüksek tavanlı, aşırı gösterişten rüküşlüğe neredeyse yaklaşan, ağır havalı müdür odasında neyi beklediğinden bihaber olduğuna dair rahatlıkla bahse girebilirdiniz. Aksi halde ruh halinin daha değişik olacağına da emin olabilirdiniz. O masumca uyuklar ya da şarkı mırıldanırken bomboş olan odada -yaşı müsait olduğu halde- ortalığı karıştırmaktan neden çekindiğini de kendinize sorabilirdiniz. Aslında müdürü tanıyan hiç kimse bu soruyu sormazdı. Çocuk yetiştirme yurdunun yeni bir üyesi değilse bu sert mizaçlı, dominant müdürün huyunu buraya ait her çocuk bilirdi ve yaşı ne kadar küçük olursa olsun onun acımasızca olan cezalandırılmalarından sakınmak için saatlerce çıtını çıkarmadan hareketsizce bile dururdu. Anlayacağınız küçük Viorél değil odayı karıştırmak, oturduğu sandalyeden bile kalkamıyordu bu eşyalarla dolu, ama insan açısından boş olan bu odada.
Sonunda sesleri duyduğunda heyecanla kapıya dikti, mavi gözlerini. Mavi tahtadan olan kapı, odanın süslü görüntüsüne tezat oluşturacak kadar basitti. Müdür, bu basitliğin göze batmaması için kutsal Küdus'un bir resmini asmıştı. Ne yazık ki bu bile kapının göze batmasına engel olamıyordu. Derken bu kapının ardından gelen sesler giderek arttı. Kapı kolu oynarken minik kalbi heyecanla atıyordu. Ne olacaktı? Ne için buradaydı? O gelenler kimdi? Sonra kapı açıldığında gerim gerim gerilmişti. Minik masum yüzünde büyüklere özgü bir ciddiyet hakimdi. Kapıya giren müdürü görünce gözünü yere indirdi. Onun meraklı bakışlardan hoşlanmadığını iyi biliyordu. ''İşte Bay ve Bayan Bruneteau, bahsettiğimiz çocuk burada.'' Bakışların kendi üzerinde toplandığından emin halde en tatlı ve mahçup halini takınarak yere bakıyordu küçük çocuk. Ve sonra kadının yanıtını duydu, tanıdıktı, sanki birisini andırıyordu. Yıllardır rüyalarına giren, kafasını uğuldatan ince, narin bir ses okşamıştı kulaklarını. Ansızın bir baskı hissetti. Onun sesini duyar duymaz vücudundaki gerginliğin kaybolması sonucu tuvaletinin geldiğini hissetmişti. ''Evet oğlum, konuşmayacak mısın bu güzel çiftle?'' Müdürün sesinde alışılmadık bir nezakat ve tuhaf bir heyecan vardı. Gözlerini iri iri açan çocuk ansızın güzel bir yüzle karşı karşıya geldi. Kalbinin atışı daha da beter hızlandı onun karamel rengi parlak gözlerine bakarken. Kırmızıya çalan koyu kızıl saçların parıltısı, beyaz, narin tenin tatlı ışıltısı gözlerini kamaştırıyordu. Heyecanlı bir ifade ile atik hareketlerle sandalyeden aşağıya atladı. Var gücü ile yumuşacık, tatlı sesin sahibine koştu. Onun bacaklarına çarparak sıkı sıkı sardı ve bırakmaz istemezcesine sıktı. Dudaklarında özlem dolu bir gülümseme vardı. ''Anneciğim, çişim geldi. Beni götürür müsün?'' sözleri fırlamıştı masum, çocuk sesinde. Kadının mermerden bacakları hem ürkmesine hem de ona daha çok sevgi duymasına neden olmuştu. Yavaşça bükülen dizlerle gerilemek zorunda kaldı. Ve sonra minik ellerini kavrayarak avucunun içine alan narin, soğuk elleri hissetti. Sonrasında insanın tüm gününü rahatlıkla aydınlatacak denli ışıltılı bir gülümseme... ''Evet Viorél, götüreceğim ve emin ol bana ihtiyaç duydukça dünyada senin için kendinden başka tehlike olmayacak.'' Sonra onun ansızın kendisinden uzaklaştığını gördü. Şok olmuştu. En az annesi kadar güzel beyaz bir adam kendisine düşmanı gibi bakarak korumak ister gibi annesini kollarında tutuyordu. Yaklaşmak istedi bir an, ama adamın bakışları öldürücü etkisi yüzünden onu uzaklaştırıyordu. Sanki Viorél bir şeytandı. ''Hayır, o olmaz. Asla!'' demişti alev gibi yakıcı ama bir o kadar etkileyici bir erkek sesi. Şok olmuştu. Bu adam, annesinden ayıracak mıydı onu. Ama, ama söz vermişti annesi. Ayrıca, korkunç derecede sıkışmıştı. Az daha korkarsa altına yapabilirdi. Ağlamaya başladı.
Yıllar sonra Forks lisesinde hafta başı... Her zamanki olağan durumunda seyrediyordu havalar. Yağmurun baskınlığını bir yana bırakırsak, hafif olan bir sis tabakası vardı görüşü az buz bile engellemeyen. Otoparka doluşan araçların eski püskülüğü, sıradanlığı arasında tek tük göze çarpan hız kralı olan araçların gidişine insanın ister istemez gözü takılıyordu. Bu ender görülen modayı da kimlerin başlattığı da kesinlikle belli olan bir şeydi. Tam o sırada St. Tropez'in güneşli havasından gelmediği besbelli olan en az diğer kasaba halkı kadar soluk tenli olan genç bir adam dik ve kendine güvenli adımlarla henüz ehliyetine sahip olmadığı araçları teker teker inceleyerek dolanıyordu. Fazla erken gelmişti, okulda şimdilik çok fazla kişi yoktu. O kişiler de tanıdıkları olmadığından hiç kimse yok diye de tabir edebilirdi. Kendisini daha yeni evlatlık edinmiş gibi duran annesinin yüzünü, söylediği sözleri düşünüyordu. Otoparkın kaldırımın kenarına çöktü, düşüncelere dalmıştı iyice. Oğlunun kanını dayanılmaz bulmaya başlayan, insan perhizine uyması giderek güçleşen, bu yüzden onları bırakarak Alaska'ya gitmiş olan babasının yanına kısa bir süreliğine gitmişti annesi. Gerek vampirler, gerekse vampirlere yakın olduğu için kendisinden nefret edecek, dolayısı ile de öfkelerinin kendisi için tehdit olabileceği kurtadamlardan uzak durmasını söylemişti. Bir ara meydana gelen katliamları unutmayan Viorél de onun bu sözlerine gönüllü bir şekilde uyuyordu. Bir vampirle ya da bir kurtadamla karşılaşmak mı? Her ne kadar bazıları barışçıl davransa da özellikle vampirlerin güvenilmez olduğundan haberi vardı ki bunlardan en güvenilmez olanı babasıydı. Bir yabancı gibiydi daha çok kendisine, hep öyle kalmıştı. Annesi onu kendisine saldırmaması için çok zorlamıştı. Sonuçta Viorél sıradan bir insandı, babasının deyişi ile de en ufak darbede kanıyordu.
Uzaktan Cavil'in aracını görünce düşüncelerinden sıyrılarak ayağa fırladı. Oldukça kıskandığı hızlı araçlardan değildi bu. Ancak Forks'a göre oldukça iyiydi. Dudaklarının kıvrımları kendinden emin bir gülümseme ile yukarı doğru harekete geçti. Pek ağzı kulaklarına vararak gülümseyenlerden değildi. Daha çok dalgındı denebilirdi. Asker yeşili tişörtünün ve koyu lacivert kotuna uyumlu olan çantası omzundan kaymıştı, onu düzeltti. Ardından üzerini silkeleyerek arabasını park etmiş kendisine doğru ilerleyen Cavil'i bekledi. Onun yanına yaklaşması için yeterince bekledikten sonra onunla konuşmak için ağzını açmıştı ki öylece kalakaldı. İrileşen mavi gözleri, öylece açık kalan ağzı ile bir anlığına donakalmıştı. En iyi arkadaşı diyemese de çok iyi anlaştığı, arasının daha geçen haftaya kadar çok iyi olduğu Cavil kendisini görmemiş gibi yanından geçip yürümeye devam etmişti. Neden kendisi ile konuşmuyordu? Ve işin kötüsü, neden bakışları bu kadar sertleşmişti? Yutkundu, doğru olamazdı. Topuklarının üstünde arkasına dönerek onu koşar adımla takip etmeye başladı. ''Hey bekle? Sorunun ne Cavil? Neden...'' Aniden sustu. Arkadaşı durmuştu ama kendisine iğrenir gibi bakıyordu. ''Neden mi Bruneteau? Sen kan emici asalaklarla yaşıyorsun ve çok yakında onlardan biri olacaksın!'' diye bağırmıştı kendisine cevap olarak. Kendisine soyadı ile mi hitap etmişti? Bunu yalnızca vampir düşmanları yapıyordu. O onlardan değildi oysa. En azından bildiği kadarı ile. Bu, bu olamazdı. Gerçek miydi? ''Ama... ama bunu uzun zamandır biliyordun neden şimdi sorun oldu? Ayrıca sana söylemiştim beni dönüştürmeyecekler. Sadece...'' Soğuk bakışlar onu tekrar susturdu. Şok içinde arkadaşına bakarken çantasının sol omzundan kayarak yere düşmesini umursamadı. Yutkundu. ''Evet şimdi sorun oldu! Defol git artık.'' Çevreden bakınan insanların arasında titreyen arkadaşına bakıyordu. Minyon yapısı ile sanki kendisini parçalayabilecekmiş gibi bakıyordu. Geriledi. Yüzüne zavallı bir gülümseme yerleştirdi. Elerini kaldırdı teslim oluyordum der gibi. O bir kurt adamdı artık. Ama neden hala okula geliyordu? ''Tamam pes, gidiyorum.'' dedi sesine hakim olan korku ile. Sonra yerden çantasını kaptı ve hızlı bir şekilde gerisin geriye koşmaya başladı. Cavil kadar olmasa bile sinirden ve korkudan tir tir titriyordu elleri. Bu halde derslere giremezdi. İyice kendisini tutsak eden dalgınlıkla hızlı bir şekilde ilerlerken sağ ayakkabısı suyla dolmuştu. Çorabının ıslandığı yetmezmiş gibi içi su dolu yarıktan ayağını çekmeye çalışırken dengesini yitirdi. Zaten ağır olan çantayı refleks olarak kucağına alarak yere yapıştı. Ağırlığı altında çantasına koyduğu, bu haftaki bilim projesi ezilivermişti. ''Silme lanet olsun!'' diye resmen avaz avaz bağırarak ayağa kalktı. Üzerini silkeleyerek sakinleşmeye çalıştı. Neden durduk yere sakarlık etmişti bilmiyordu ama etrafta kendisine bakarak gülüşen okul arkadaşları gerçekten sinir bozucuydu. Otobüse binmek için fazla mı ıslanmıştı şimdi?
| |
|
Jacqueline L. Belacqua Admin
Lakap : Lily** Mesaj Sayısı : 138
| Konu: Geri: Viorél Bruneteau Paz Mart 08, 2009 3:47 am | |
| tamamdır. malkaviansın... | |
|