Önceki Gece
Paciencia o akşam nedense çok mutluydu. Melanie ile az önce konuşmuştu. Yarın görüşeceklerdi ve Paciencia uzun zamandır bu anı bekliyordu. Kaç yıl olmuştu? Melanie ile en son ne zaman görüşmüştü??... Hatırlayamıyordu… Galiba okulun bittiği zaman görüşmüştü. Mezun olduğunda… Hatırlıyordu yavaş yavaş… Okuldan mezun olacağı zamandı. Bütün okul yaşamı Melanie ile geçmişti. Çok mutluydular, belki de kardeşten öteydiler. Onların ilişkisi hep garip gelmişti aileye. Çok farklıydılar aslında… Karakterleri o kadar zıttı ki bazen Melanie ile nasıl bu kadar iyi anlaştığını merak ediyordu. Paciencia sabırsız bir insandı. Çok çabuk sinirlenir, çok çabuk kızardı. Melanie ise tam tersiydi. Sabırlı… Belki de bu yüzden Profesör olmayı başarmıştı. Erech ile evlendiğinde düğünlerine gidememişti. Bulgaristan’da görevdeydi. Zaten okuldan sonra orda yaşamaya başlamamış mıydı? Birkaç kişinin isteği üzerine Drumstrang’da Karanlık Sanatlar dersine girmişti. Ama orası Hogwarts gibi değildi. Hogwarts gürültülüydü. Her şeyden şikayet eden küçük çocuklarla doluydu. Okurken hep bundan şikayet ederdi. Belki de bu yüzden hiç denebilecek kadar az arkadaşı vardı. Kendi binasından bile yakınırdı. Profesörlük yaptığı yıllar boyunca Hogwarts’takilerin laubaliliklerini düşündü. Profesörlüğü bıraktıktan sonra kendini normal bir yaşama bıraktı. Ama İngiltere’yi özlüyordu. Melanie’yi, Prudencia’yı… Prudencia ile o kadar uzun zamandır görüşmemişti ki, onu ne kadar özlediğini kelimeler ile anlatamazdı. Onlar kardeş değillerdi. Onlar arkadaşlardı. Nasıl olmuştu da bu kadar ayrı kalabilmişlerdi. Prudencia ona çok kızmış olmalıydı. Ne aramıştı, ne de bir haber vermişti. Yalnız kalmaya ihtiyaç duymuştu. Bunu nasıl anlatacaktı ona. Ne diyebilirdi ki… anlatamazdı içindekileri… Off!!* Ne yapmalıydı? Melanie’ye danışmak en doğrusu.* Peki Melanie nasıl affetmişti Paciencia’yı. Ama ona her şeyi anlattım.* Melanie’ye anlattıklarını Prudencia’ya da anlatabilir miydi? Hiç sanmıyorum.* Prudencia ile bu güne kadar her şeyini paylaşmıştı. Ama bu farklıydı. Off!! Deneyip göreceğiz.* Ağır ağır merdivenlerden çıkarken her şeyi toplayıp toplamadığını düşünüyordu. Odaya girdiğinde hiçbir şeyin kalmadığını gördü. İki gün önce bütün eşyalarını satmıştı. Bir tek gardolap kalmıştı. Onu da yarın biri gelip alacaktı. Dolabı açtı ve kalan eşyalarını da bir bavula yerleştirdi. Dolabın kapağını kapatacakken bir şey dikkatini çekti. Bu bir çerçeveydi. Eline aldığında birden içi burkuldu. Paciencia, Melanie ve Prudencia’nın bir fotoğrafıydı bu. Prudencia’nın mevzun olduğu sene çekilmişti. Ve bundan iki sene sonra Prudencia Hogwarts’da profesörlüğe başlamıştı. Okulun son senelerinde beklide en sevdiği fakat en başarısız olduğu ders Aritmansi olmuştu. Bunu düşünürken gülmekten kendini alamadı. Ve hep Prudencia ile karşılaşacağı anı düşündü. Evet bana çok kızacak. Ama beni affeder. Umarım.*
Bu Sabah
Paciencia kalktığında saat dokuza geliyordu. Kahvaltıyı Melanie ile yapacaktı. Kalktı ve sıcak bir duş aldı. Saçlarına şekil verdikten sonra bir zamanlar Melanie’nin en sevdiği kıyafetlerini giydi. Bavullarını önceden Çatlak Kazan’a gönderdi. Ve oda Hogsmead’e cisimlendi. Melanie ile Üç Süpürge’de buluşacaktı. Melanie görmeyeli çok değişmişti ve çok da güzelleşmişti. Melanie onu görünce ayağa kalktı ve Paciencia ona doğru koşup boynuna sarıldı. Bu anı beş yıldır bekliyordu. Gittiği günden beri... Çok mutluydu. Onu bir daha görmek çok güzeldi. Saçları eskisi gibi sarı değildi. Kısaydı ve siyahtı saçlarının rengi. Gözleri aynıydı. Hiç değişmeyen o bakışı Paciencia’nın gözlerinden yaş gelmesine sebep olmuştu. Melanie de ağlıyordu. “Seni ne kadar özlediğimi bilemezsin Melanie… O kadar uzun zaman oldu ki.”Tekrar birbirlerine sarılan Paciencia ve Melanie ayrıldıktan sonra Paciencia Melanie’nin karşısına oturdu. Elini tutan Melanie’ye gülümsedi. “Bende seni çok özledim Pac. Gittiğinden beri bir yanımı hep boşlukta hissettim. Yerin hiç dolmadı.”Şimdi tam anlamıyla ağlayan Melanie’yi teselli etmeye çalıştı. “Şişşt!! Ağlama artık. Bak yanındayım. Bir daha senden ayrılmayacağım. Sana söz veriyorum.”Gülümsedi. Melanie’nin gülmesini sağlamıştı. Bu onu en çok mutlu eden şeydi. Melanie onun elinde kalan iki şeyden biriydi. “Sen gittikten sonra Prudencia deliye döndü. Her yerde seni aradı. Altı ay geçmişti galiba, aramaktan vazgeçti. Bir daha senin lafını ettirmedi. Ama seni ne kadar özlediği çok belliydi. Birkaç kez senin resmine bakıp ağlarken gördüm. Sonra konuştum onunla. Elinde kalan tek varlık olan seni kaybettiği için çok üzgündü. Ama bir süre sonra alıştı yokluğuna ya da ben öyle sandım. Bilemiyorum. Erech ile evlenirken orada olamadığın için çok üzülmüştüm. Bir birimize söz vermiştik, düğünlerimizde birbirimizin yanında olacağız diye. Ama sen yoktun. Ve ben çok üzüldüm.” Başını önüne eğmiş dinliyordu Paciencia. Ne diyebilirim ki. Haklı…* Gözlerinden süzülen yaşları sildi ve az önce sipariş ettiği kaymak birasından içti. “Bende seni ve Prudencia’yı bırakıp gitmek istemiyordum. Biliyorsun… Ama yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Onun ölümü beni çok sarstı biliyorsun. Bir tek sana anlatabilirdim bu olanları. Bir tek sen biliyordun. Stoyan’ın yanında olmak istedim. Biliyorum çok saçma. Ama onu o kadar çok seviyordum ki. Bunu en iyi sen biliyorsun. Ama şunu da biliyorsun ki; bunu ablama söyleyemezdim. Beklide daha az kızardı ama… Neyse bunları konuşmanın bir anlamı yok artık. Ülkeye geri döndüm. Birkaç işe başvurdum. Bakalım ne olacak.”Kaymak birasını bitirdi. Melanie’nin sevinçle bakan gözlerinde kayboldu bir an. Onunla yaşadığı her şey gözünün önünden geçti. “Ama senin sorgun bitmedi daha küçük hanım. Anlat bakalım şu Erech’i.”Melanie’nin gözlerinin içinin güldüğü o kadar belliydi ki. Mutlu olduğu çok belliydi. Melanie’nin üzgün olmasına dayanamazdı zaten. “Erech ile çok mutluyum. İkimizde şu anda Hogwarts’da ders veriyoruz. Gene birlikteyiz yani.”Birden içinden bir şeyler aktığını hissetti Paciencia. Onu kıskanmakta haksız olduğunu biliyordu. Bu hayatı yaşamayı o seçmişti. Ama genede Melanie gibi bir hayatı olmasını çok isterdi. Hep yanında olan bir eşinin olmasını… Ahh Stoyan!! Keşke sende benim yanımda olabilseydin.* Melanie onun üzüntüsünü fark etmiş olacak ki, elini sımsıkı tuttu. Onu teselli etmeye çalışır gibi. “Onu hala seviyorsun. Bu o kadar belli ki. Belki seni teselli etmeyecek. Belki bu söylediklerim yarana tesir etmeyecek ama. Hayatına devam etmek zorundasın. O gitti. Yapabileceğin hiçbir şey yok.” Paciencia bunu çok iyi biliyordu. Ama elinden hiçbir şey gelmiyordu. “Biliyorum Melanie, ama onu unutamıyorum. Başka birini hayatıma alırsam, onun anısına hakaret edeceğimi hissediyorum. Yapamıyorum…”Melanie Paciencia’nın bu konuda ne kadar hassas olduğunu biliyordu. O yüzden sustu. Başka şeylerden bahsetmeye başladılar. Biraz Erech’den biraz Hogwarts’dan zamanın ne kadar çabuk geçtiğini anlamadılar. Paciencia Çatlak Kazan’a cisimlendiğinde saat sekize geliyordu. Odasına çıkıp eşyalarını yerleştirdi. Evin tadilatı bitince yerleşecekti. Şimdilik burada kalmaya alışmalıydı. Banyoya girip sıcak bir duş aldı. Çıktığında rahatlamıştı. Her şeye rağmen burada olduğu için çok mutluydu. Üstüne güzel bir şeyler giydi. Bir yere gitmeyecekti. Ama odanın içinde bile olsa pijamayla durmayı seven biri değildi. Saçlarını yaparken kapı çaldı. Kim acaba?? Birini beklemiyordum.* Kapıyı açtığında onu büyük bir sürpriz bekliyordu. Prudencia’nın ona bakan gözlerini görünce birden onu düşündüğünden de fazla özlediğini anladı. Daha o hiçbir şey söyleyemeden Prudencia ona sarılmıştı. İkisi de ağlıyorlardı. Paciencia Prudencia’nın kollarından sıyrılıp içeri geçmesi için işaret etti. Prudencia içeri geçerken kapıyı kapattı. İçeri döndüğünde Prudencia yatağın üstüne oturmuştu ve ona bakıyordu. “Paciencia hiç değişmemişsin. Hala aynı yüz şekline sahipsin. Aynı saçlara, aynı gözlere.” Prudencia da hiç değişmemişti. Hala aynı sert görünüşe sahipti. O katı tavrı hiç değişmemiş, aksine artmıştı. “Sende hiç değişmemişsin. Hala bana hata yaptığımda baktığın gibi ölümcül bir şekilde bakıyorsun.” Prudencia gülmemeye çalışsa da başaramamıştı. Paciencia onun bir tebessümü için ömrünü verebilirdi. Ama Prudencia’nın yüzü birden değişti. İşte başlıyoruz.* “Güldüğüme bakma Pac. Sana çok kızgınım. Gidişinin sebebini hala anlamış değilim.” Paciencia başını önüne eğmiş onu dinliyordu. Nasıl anlatacaktı. Yapamam. Sana anlatamam.* Prudencia ona yaklaştı. Paciencia’nın başını kaldırdı. “Sana kızamıyorum. Beş yıldır ortada olmamana rağmen sana kızamıyorum. Çünkü sen benim bitanemsin. Seni görmeden önce kendi kendime sana kızacağımı söyledim. Ama yapamadım.” İkisi de ağlıyorlardı. Anlatmalımıydı. Evet, anlatmalıyım. O benim her şeyim. Bilmesi gerekir.* Derin bir nefes aldı. Nasıl başlamalıydı. Bilmiyordu. Derin bir iç çekişten sonra içini dökmeye başladı. “Aslında bunu sana nasıl anlatmalıyım. Bilemiyorum. Nereden başlamalıyım. En iyisi en başından anlatmak... Hatırlar mısın bilemiyorum. Ben altıncı sınıfı bitirmiştim. Yaz tatilini seninle birlikte geçiriyordum. Ölüm yiyen olan arkadaşlarından birkaç tanesi yemeğe gelmişti.”Durdu ve hatırlaması için Prudencia’ya zaman tanıdı. Galiba hatırlamıştı. Kafasını salladı. “Yemekte kimlerin olduğunu da hatırlıyorsundur o zaman.”Prudencia gene kafasını salladı. Hatırladığına emindi Paciencia. Prudencia’nın hafızası çok kuvvetliydi. “Stoyan’ı da hatırlarsın o zaman. İşte o yemekte Stoyan’la tanıştık ve daha sonrada görüşmeye başladık. Aramızda sadece iki yaş vardı. Bu bizim için önemli değildi ama ikimizde senden korkuyorduk. Sen benim böyle işlere bulaşmamı istemiyordun en azından o yaştayken. Bende sana söylemedim. Stoyan kaç kere senle konuşmak istedi. Ama ben onu her seferinde durdurdum. Bir süre sonra çıkmaya başladık. Benim Hogsmead gezilerime geliyordu. Ya da başka şekillerde görüşüyorduk. Birbirimizi gerçekten seviyorduk. Bunu bir tek Melanie biliyordu. Benim mevzun olmamdan birkaç ay önce Stoyan bir görevde… Off!! Bunu söylemek içimi o kadar acıtıyor ki. Biliyorsun Stoyan görevdeyken bir seherbaz tarafından öldürüldü. Bunu hazmedemedim. Onu hiçbir şekilde unutamadım. Bende mevzun olduktan sonra Bulgaristan’a yerleştim. Mezarının olduğu yere. Sonra Drumstrang’ın müdürünün isteği üzerine Karanlık Sanatlar profesörlüğü yaptım. İki yıl sonra normal hayatıma döndüm. Neden geri döndün diye sorarsan. İngiltere’yi, Melanie’yi ve seni çok özledim.” Prudencia hiç ses çıkarmadan dinledi. Derin bir iç çekti ve Paciencia’ya öyle bir sarıldı ki. Paciencia kendini hiç bu kadar iyi hissetmemişti. Sıkıca sarıldı ona. “Bitanem keşke bana başından anlatsaydın. Sana yardımcı olabilirdim belki. En azından teselli ederdim.”Keşke gitmeseydim.* Pişman olmak hiçbir şeyi geri getirmiyordu. Bunu bilen iki kardeş bir süre daha öylece konuştular. Saat ona gelirken bir şeyler yemek için aşağı indiler